İnsan Olmada Üç Yetkinlik


  • 01.01.2014

    İnsanlık bilimsel ve teknolojik anlamda hızlı bir yükselme, çeşitlilik ve değişim yaşıyor. İnsanlığın ilerlemesini beraberinde getiren bu değişim ve ilerleme, medeniyetin tekamülü tüm insanlığı kısa sürede kapsaması, insanlara daha rahat, kolay bir yaşam sunması açısından çok sevindirici. Madalyonun görünen yüzü bu!.. Madalyonun görünmeyen yüzü ise hiç de iç açıcı, memnuniyet verici, sevindirici değil!..

    Görünen yüzü tüm basın, medya, internet ve benzeri araçların parlak ve göz alıcı yeni teknikleri ile, çok sık hatta hiç ara vermeden başımıza vura vura adeta beynimizi yıkıyorlar. İnsana gerçek anlamda huzur ve mutluluk veren temel noktalar ise hemen hemen hiç gündeme gelmiyor. 

    İyi ahlak, cömertlik, doğruluk, sabır ve dengeden söz eden yok. Bu temel erdemler neredeyse yok sayılıyor. Bu yok olmanın içinde insanlar da çeşitli nedenlerle farklı antidepresanlar, uyuşturucular hatta aşırı alkol ile yaşamın gerçeklerinden kaçıyorlar. Ruh sağlığı, ahlaklı davranış, olumlu düşünme, iyi insan ilişkileri ve yardımlaşmanın manevi gücü hızla unutuluyor. 

    İnsan kendisinin gerçekleştirmedeki becerisini, derinliğini, yaşamına katacağı güç ve mutluluğun farkında değil. Oysaki mutluluk, gerçek akıl ve ruh sağlığı, huzur ancak insanın kendi çabası ile gerçekleşir. Bu çaba, bilgi ve iyi ahlak, akıl ve gönül temizliği ile mümkündür. Hırs, öfke, kıskançlık gibi güdüler terbiye edilmedikçe insan kendine ve başkalarına zarar vermeye hazır demektir.

    Günümüzde unutulan, insanların hem iç hem de dış  güzelliğinin olması gerçeğidir. İç ve dış güzelliğin birlikteliği maddi durumu hangi düzeyde olursa olsun, insan için çok ama çok önemlidir. İyi ahlak kötülüğün iyiliği yenmesine engel olur. İnsanı mutlu eder, dost kazandırır. Martin Luter’in “Bir ülkenin geleceği ve ilerlemesi sağlam kalelere, güzel binalara ve milli gelirine değil, insanlarının ahlaki değerine bağlıdır,” sözleri sanırım anlatmak istediklerimin bir başka ifadesidir.  

    Romalı ünlü hatip, “Yaşlı Seneca” olarak da tanınan Marcus Seneca’nın “Ahlakın bozuluşu, medeniyetlerin çöküşüne zemin hazırlar,” deyişi de, tarihte koskoca Roma dahil pek çok büyük imparatorluğun fiilen çöküşünü çok iyi anlatır.   

    Cömertlik

    Cömertlik, dinlerde ve derin öğretilerde ahlakın ve ruh olgunluğunun en önemli göstergesi olarak kabul edilir. Hırs, bağımlılık, nefret gibi olumsuz davranış biçimlerini ciddi şekilde engelleyen bir özelliktir. 

    Eli cömert insanın gönlü de cömert ve zengindir. Tanrı ve insan sevgisi üst düzeydedir. Hırs barındırmaz, kişiliğinde nefrete izin vermez. Gerçek cömert kişi Tanrı ile mümkün olduğu oranda birdir. En makbul cömertlik, başkalarının haz alması, hoşlanması için en değer verdiğimiz şeyleri bile duraksamadan vermektir. İnsanın verdiğinde gözü kalmamalıdır. Deyim yerindeyse, “Krallara has şekilde” verebilmelidir. 

    Rahmetli babamın bu konuda yaptığı bir tavsiye kulağımdan hiç çıkmamıştır. Bize, “Çocuklar, birine yardım yapacaksanız, ilk karar verdiğinizde hemen yapın. Örneğin, ihtiyacı olan birine 200 lira mı vereceksiniz, hemen verin. Çünkü ertesi güne kaldığınızda, büyük bir ihtimalle Şeytan size fısıltıyla, “Boş ver... 100 lira da olsa o adama yeter,” diyecektir. Siz de aklınızı tam kullanamadığınız o anda bu fısıltıya yenik düşüp daha az yardım yapacak, kazanacağınız sevap da aynı oranda azalacaktır,” demişti.  

    Olgunluğa ermiş kişi, ego baskısı ve dürtüsü ile hareket etmez. Başkalarına, yaşamlarına katkıda bulunacak şekilde hizmet ederek, düşüncesi ile, duyguları ile, yaptıkları ve söyledikleri ile en azından onların gönüllerini esen kılar. Aslında vermek bir fedakarlık değildir. Tüm insanlara duyulan şefkat, feragat, ahlaklı olma yetkinliklerinde gelişen doğal bir “Başkalarıyla bütünleşme” biçimidir. 

    Sabır

    Yaşamıma, şöyle bir geri dönüp baktığımda, ne zorluklar ne sıkıntılar çekmişim. Sayısız mücadelelerin içinden geçmişim. Hepimizin yaşamı çoğu zaman meşakkatli engeller, yokuşlar ve güçlüklerle dolu. İşte doğum ile ölüm arasındaki bu zamanı yeterince ve usulünce çalışmak, sıkıntılarla, zorluklarla geçen dönemleri telaşsız ve korkusuz aşmak, yoldan çıkarıcı etkenlere direnebilmek, nefsi kontrol altında tutmak ve tüm bunlar gerçekleşirken şikayet etmeden ama boyun da eğmeden mücadele etmek sabır gerektirir. 

    Sabırzordur... Sabır irade, manevi güç, inanç ve akıl desteği gerektirir... Sabır her zaman tam anlamıyla başarılamaz ise de yılmadan yola devam etmek kişiye yeni güçler ve olanaklar sağlar... Sabır ile direnme gücü ve enerji yeniden yeşerir. Çünkü Tanrı sabredenleri sever... Sabır, hareketsiz durmanın, donup kalmanın, tembelce bekleyişin tam tersidir. Olay karşısında aklın emrettiği girişimler ve önlemler alındıktan sonra, sakin ve huzurlu beklemektir... İşte sabır budur!..

    Sabır, din bilginlerimize göre üç türdür. Biri bir musibete, sıkıntıya karşı sabırlı davranabilmek, diğeri ibadette sabırlı olmak, üçüncüsü sebat ve irade ile günaha direnebilmektir. 

    Hangi konuda olursa olsun, sabır insanı sonuca ulaştırır.  “Sabreden derviş muradına ermiş” sözü yaşanmış, tecrübelerin imbiğinden geçmiş doğru olan bir gerçeği yansıtır. Öte yandan sabır, insana harekete geçmeden önce düşünme alışkanlığını kazandırır. Hiddet ve kini yenmede gösterilen sabır, kişiyi sakin ve yumuşak huylu yapar. Yumuşak huy, akıl ve bilgi eşliğine bir de “Tatlı dil” eklendiğinde, “Yılanı deliğinden çıkarmak” çok kolaydır. 

    “İyi ahlak, cömertlik ve sabır” işte bu üç yetkinlik elde edilirse, ruhsal ve zihinsel uyum insan sağlığıyla bütünleşir. İyi olmak, sevgi, iç dünyamızdaki denge, kararlılık, doğruluk gibi olumlu özellikler insanlığın geleceği adına hava ve su kadar yaşamsal önem taşıyor.

     

    Özellikle günümüzde insanlık çok kritik bir dönemi yaşamakta. Bu dönem hem gezegenimizin hem de türümüzün yazgısını hızla belirginleştiriyor. Çevre ve kaynak sorunları dev adımlarla üstümüze geliyor. Her yıl 15 milyon insan, kötü beslenme nedeniyle ölüyor. Hava ve su kirliliği tarım ve doğa kaynaklarını yok ediyor. Bu tehditlerin doğrudan insan kaynaklı olması nedeniyle de, maalesef benzersiz bir tablo ile karşı karşıyayız; bugünkü bunalımları yaşamamız ve yok oluşa giden yolda ilerlememiz!.. 

    Bu bunalım ya da bunalımlar hırs, korku, nefret, bencillik, cehalet, ruhsal hamlık, düşünce kıtlığı gibi temel nedenlere dayanıyor. İnsan faktörünü çözemezsek, bu bunalımı ve kötü gidişi durdurmak da imkansız olacak.  

    İnsanlık tarihi taş devrinden bugünkü medeniyet düzeyine bin bir zahmet içinde yükselmiştir. Her kademeye hayır ile şer, hak ile haksızlık, doğru ile yanlış, iyi ile kötü arasındaki seçiminden sonra geçmiştir. Yarınlar için de önce “Sevgi” diyerek, başkaları için yaşamak ya da yaratıcı bir “Sencillik” inancını ortaya koyabilirsek daha güzel bir insanlığın yolunu açabiliriz umudundayım.