Sevgi Vermekle Yücelir


  • 01.02.2016

    5 Yıl önce yayımlanan sevgi vermekle yücelir yazısını bugünkü şartlarda yinelemekte fayda görüyorum. Roma İmparatoru 2. Claudius ülkesini kendine özgü katı kurallar ile zalimce yönetiyordu. Gün geldi, ordusuna savaşacak asker bulamaz oldu. Ani bir kararla tüm nişan ve evlilikleri yasakladı. Aynı dönemde Roma’da yaşayan Aziz Valentin, yasaklara rağmen ve her türlü tehlikeyi göze alarak çiftleri gizlice evlendirmeye devam etti. Bunu haber alan İmparator, Aziz Valentin’i öldürttüğünde takvimler 14 Şubat MS 270’i gösteriyordu.

    O günden beri 14 Şubat “Sevgililer Günü” olarak kutlanıyor. Son çeyrek asırdır ülkemizde de kutlanan sevgililer günü tüm dünyada öylesine benimsendi ki, pek çok insan o günü yemekler, partiler, mum ışığında romantik birliktelikler ve daha değişik kutlamalarla yaşıyor. Doğum günüme rastlaması bakımından “Sevgililer Günü”nün benim için anlam ve duygusu çok farklı olsa da,  insanlar  yılın 365 gününü birbirlerini severek, sayarak, yardımlaşarak, yücelterek, destek olarak ve barış içinde yaşasalar … 

    İnsandan yola çıkarak yaşam, dostluk, toplum, evren, kültür, zaman, mutluluk, bilgi hatta ölüm tanımlamalarının kökeninde “Sevgi” vardır. Saydığım bu kavramların ya da gerçeklerin karşımıza çıkaracağı sorunlar da sevgi ile çözümlenir. Biraz düşünürsek, gerçek sevgide açıklanamayan bir büyü ve güç olduğu gerçeğine varırız. ‘ 

    İnsan olmanın temel şartları olarak; çalışmayı, okumayı, sevmeyi ve karşılıksız vermeyi  sayarım. En önemlisi de hiç şüphesiz sevmektir. Çünkü okumayı severek, çalışmayı severek ve vermeyi de ancak severek yapabilirsiniz. Gerçek anlamda seviyorsak, kimin daha karlı çıkacağını düşünmeden veririz. 

    İslamda sevgi Allah ve peygamberimizi sevmekle başlar. Biliriz ki, sevgi Allah’ın insana verdiği büyük bir lütuftur. O nedenle önce sevgiyi gönüllerimize yerleştireni sevmek, kendimizi ve başkalarını da sevmemizi kolaylaştırır. Sevginin büyümesi ve gelişmesi için, zirvede yoğunlaşması için karşılıklı enerji akımı gerekir. Birbirinden farklı sevgi çeşitlerinden söz edilse de, özde birdirler ve zirvede bütünleşirler. Bunun en üst düzeydeki yoğunlu da insana Allah’ı düşündürür ve ona yaklaştırır. 

    Bütün insanlık tarafından en çok özlenen, en çok konuşulan, üzerine öyküler, şiirler, romanlar yazılan sevgi eğer gerçek ise, karşısına çıkan herkesi kendine esir alır. Onu olumlu olmaya yönlendirir, iyiye dönüşümünü, tekâmülünü hızlandırır. Sevgi sözcüğünün özünde gizli bir enerji vardır. Hepimizin bunu idrak edip, yaşamımızın en derinliklerine yerleştirmek için gerekli çabayı göstermemiz olağanüstü bir güzelliktir. 

    İki gönül bir olduğunda, yeni bir şey yaratılır. Sevgi sanatsal bir oluşumdur. Su gibidir, susuzluğu giderir. Psikolog yazar Güngör Özyiğit’ in “Olgun insan sevmeyi ve vermeyi iş edinmiştir. Sevdikçe ve verdikçe nasibi ve mutluluğu artar. Mutluluğu artınca da kendini yenileyerek, yeni değerler kazanarak daha çok vermeyi diler,” değerlendirmesi bu gerçeği yansıtır adeta. 

    Unutmayalım ki, gerçek sevgide son yoktur, sonsuzluk vardır. Gerçek sevgide vazgeçiş yoktur. Sevmek aynı zamanda bir şey beklememektir. Beklentilerin son bulduğu bir duraktır. Sevmek gücenmemektir ve gücenmemeyi öğrenmektir. 

    Sevgiden söz ederken, “vermek” kavramı ile ne kadar iç içe olduğu görülüyor. “Sevmek” ve “Vermek” iki ayrı kelimedir ama aslında bölünmez bir bütündür. İki ayrı kelimede tek bir anlam taşırlar. Birbirlerini tamamlarlar ve anlam derinliği katarlar. Sevgi hissedilir ancak önce düşüncede başlar. Akıl yoluyla ilk adımı atılan her eylem, her düşünce duygular tarafından desteklendiğinde bir başka anlam kazanır. 

    Sevgiyi göstermek fevkalade önemlidir, verebilmek de çok büyük erdemdir. Dünya malını bir yerlerde kullanmak, dünyevi bir maddiyat içinde yaşamak insan için bir görevdir. Yalnız, dinimize göre malı, mülkü sadece egomuz için kullanmak ise nefse yenilmektir. Bu ayrım bir imtihan vesilesidir. Bu imtihanda, “Allah’a yaklaşma noktasında ne verebildim? İnsana ne verebildim? Ülkeme ne verebildim? Müesseseme ne verebildim? Aileme ne verebildim?” sorularını cevaplamak zorundayızdır. 

    Bu sorulara doğru cevap verebilen, malını, mülkünü mantık çerçevesinde başkaları ile paylaşmış olan, ülkesini, müessesini, ailesini ayakta tutabilmek için elinden geleni ardına koymayan ve gereken fedakârlıkları yapan bu imtihanı geçebilir. Fakat yine de gerçek sonuçları Allah bilir. 

    İnsan ise yaptığı her hayırdan, verdiği maddi, manevi her destekten sonra ruhunda bir rahatlık, bir esenlik hissederse ancak imtihandan geçmenin huzurunu yaşayabilir. Bundan dolayı şımarmaya başlarsa, vesvese verenin tuzağına düşüp gururlanırsa o kazandığı huzurdan hızla uzaklaşır. Acaba aynı imtihanı bir daha yaşayabilir mi? Onu da ancak Allah bilir. 

    Toplumda en çok sevilenler vermesini bilenlerdir, bilgiyi ve sevgiyi paylaşanlardır. Fakat acıdır ki, bu insanların sayısı yeterli değildir. Eğitimli, akıllı ve yaratıcı kişilerin verecekleri, cahil olanlara göre çok daha fazla ve çok daha yararlıdır. Bu nedenle, başkalarına destek, güven, dostluk ve sevgi verebilmek için, elimizdeki maddi ve manevi değerleri daha çok paylaşabilmek için kendimizi daha çok eğitmeli, daha bilgili, yetenekli ve sevgi dolu kişiler olmalıyız. 

    Bütün bu güzelliklere ve ideal düşüncelere rağmen, dünya malını vermek kolay bir iş değildir. Maddileşen dünyada bu olgu ve duygu maalesef azalmakta hatta zaman zaman tükenmektedir. Ama hiç unutmamalıyız ki, verdiğimiz derecede yüceliriz, dünya nimetlerine bağlandığımız sürece de maddi dünyanın esiri oluruz. 

    Gönlü sevgi dolu olan ve her varlığı ayırt etmeksizin seven insan her gün biraz daha olgunlaşır, aydınlanır, bilge olma yolunda emin adımlarla ilerler. Her yıl bir yaş alır ama asla ihtiyarlamaz. Gönlü, aklı, bilinci her daim tazedir. 

    Vermekten korkmayınız ve sevgiyle kalınız.